illinois tarafından yazılmış tüm yazılar

Nejat ÇOĞAL Ocakbaşı Sohbetlerinde Konuştu…

Ocakbaşı Sohbetlerinde Kıbrıs Meselesinin Güncel Durumu Konuşuldu

 Yer
  • Türk Ocakları Galip Erdem Salonu
  • Tarih
    23 Ocak 2016

Türk Ocakları Genel Merkezi’nin her hafta düzenli olarak yaptığı Ocakbaşı Sohbetlerinde bu hafta “Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs Meselesi” konu başlığı üzerine araştırmacı yazar Nejat Çoğal bir konuşma gerçekleştirdi. Açılış konuşmasını Türk Ocakları Genel Merkezi Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesi Hasan Furkan Celil yaptıktan sonra konuşmasını yapmak üzere Nejdet Çoğal’ı kürsüye davet etti.

 

KIBRIS MESELESİ DÜNYANIN EN KARMAŞIK SİYASİ PROBLEMİ

 

Konuşmasına Güneydoğu Anadolu bölgesinde şehit düşen güvenlik güçlerimize rahmet dileyerek başlayan Çoğal, Kıbrıs’ın inişli çıkışlı da olsa milli bir dava olduğunu ifade etti. Dünyada Kıbrıs meselesi kadar uzun süren ve karmaşık olan başka bir siyasi problemin olmadığına değinen Çoğal, son gelişmeleri anlamak için geçmişi iyi bilmek gerektiğinden bahsetti. Özellikle belirttiği üç sorunun cevaplanması gerekliliğinden bahseden Çoğal, bu soruları şöyle sıraladı;

 

1-     Kıbrıs’ta oluşan problemlerin çözümleri nedir?

2-     Taraflar nasıl bir çözüm istiyor?

3-     Yıllardır çözülemeyen sorun birkaç ayda çözülebilecek mi?

 

KIBRIS RUMLARI CUMHURİYETİ GASP ETMİŞTİR

 

Rum kesimini çok sinsice hareket ettiğini söyleyen Çoğal, Adnan Menderes ve Fatin Zorlu’nun çabalarıyla Lozan’da kaybedilen toprakların geri alındığını dile getirdikten sonra Türkiye, İngiltere, Yunanistan arasında anlaşmaların yapıldığını ve ada üzerinde süren sömürü düzeninin bittiğini aktardı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uzun süre ayakta kalamadığından bahseden Çoğal, Rumların, Kıbrıs Anayasası’nın değişmesi teklif edilemeyecek olan maddelerini değiştirme, bürokraside ve sivil toplumda Türkleri bastırma teşebbüsleri ve Türklerin bu teşebbüslere direnmesi üzerine yüz kişiden fazla Türk’ü öldürdüğünü ve birçoklarını göçe mecbur ettiğini nakletti. Ayrıca Çoğal, “Güney ve Kuzey’in ayrılmasının fitilleri burada ateşlendi” dedi.

 

1974 senesinde Yunan cuntasının Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleştirdiğini ve yönetimin el değiştiğini ifade eden Çoğal, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin darbe sonucunda Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ne dönüştüğünü aktardı. Makaryaos’un Yunanlılara işgalci demesi üzerine kendisine yöneltilen ‘Kıbrıs’ı sen böldün’ eleştirilerinin var olduğunu belirten Çoğal, işgalci yaftasının bugün Türklere yapıştırıldığını ifade etti.

 

RUMLAR ÇÖZÜM İSTEMİYOR

 

“Uluslararası Antlaşmalar ve haklardan dolayı Türkiye 20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatmış ve bu harekât sayesinde Kıbrıslı Türkler ancak nefes alabilmiş, barış kalıcı kılınmıştır. Kuruluş Bildirgesi’nin 1983’te Rauf Denktaş tarafından okunmasının ardından kapılar her zaman birleşmeye açık oldu. Fakat Rumlar çözüm önerilerini her fırsatta reddetmiş ve Kıbrıs Meselesi’ni itibarsızlaştırmışlardır. Rumların ve Yunanistan’ın tek amacı Kıbrıs Meselesi’ni Avrupa Birliği’ne taşıyabilmek ve kendi lehlerine karar çıkmasına uğraşmaktır” diyen Çoğal, 2004 Annan Planı ile Kıbrıs Rumlarının çözümü reddetme politikasının açıkça görüldüğünü ifade etti. 2008 yılında Hristofyas ve Talat arasındaki dostluğun adada çok iyi bir hava estirdiğini ve insanların, çözüme çok yaklaşıldığını düşündüğünü aktaran Çoğal, yüzün üzerinde gerçekleşen görüşmelerin ardından bile çözümün sağlanamadığını ve hem Talat’ın hem de Hristofyas’ın ertesi seçimlerde sandığa gömüldüğünü söyledi. Hristofyas’ın ardından seçilen Anastasiadis’in, Talat’ın ardından seçilen Eroğlu ile bir yıl boyunca müzakere masasına dahi oturmamış olduğunu nakleden Çoğal, meselenin Rumlar tarafından çözülmek istenmediğini tekrar net bir şekilde ortaya koydu.

 

ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

 

Taraflar arasında “Her konuda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanamaz” prensibinin herhangi bir anlaşmaya müsaade etmediğini söyleyen Çoğal, tarafların çözüm beklentilerinin tamamen farklı olduğunu, Rumların Türkiye Cumhuriyeti’ni denklem içerisinde görmek istemediğini ve uluslararası anlaşmalara aykırı olmasına rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne alınmasının ve Rumların tek meşru taraf olarak gösterilmesinin çözümün önündeki en büyük engel olduğunu ifade etti. “Rumların mülkiyet meselesi, güvenlik ve garantörlük konuları ve uluslararası hakem tanımama meselesi çözümün önündeki diğer büyük engellerdir” diye ekledi.

 

“Bugün, Akıncı ve Anastasiadis arasındaki görüşmeler kapalı kapılar ardında gerçekleşmektedir” diyen Çoğal, KKTC hükümetine dikkatli olmasını önerdi. Çoğal, Rauf Denktaş’ın Kıbrıs şehitliğinde söylediği şu sözlerle konuşmasına son verdi: “…Anadolu dağlarına bakarak ağlayacağız, şehitlerimizi yine gizli gizli gömeceğiz. Kaçacak yer arayacağız, Ama bulamayacağız.”  Ardından soru-cevap kısmına geçildi ve program sona erdi.

 

Haber: Hilal Süyümbike Maraş, Hasan Güler

http://turkocaklari.org.tr/faaliyetdetay/225/ocakbasi-sohbetlerinde-kibris-meselesinin-guncel-durumu-konusuldu.html

 

Share This:

Ocakbaşı Sohbetleri- Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Ocakbaşı Sohbetlerinde…

Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, 23 Ocak 2016 tarihinde, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Ocakbaşı Sohbetlerinde, “Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs Meselesi” konulu bir konferans verecektir…

Share This:

Yaş Günü

Kıymetli Çalışma arkadaşlarım bugün bana hoş bir sürpriz yaptılar. Beni ziyadesiyle mutlu eden bu anlamlı sürpriz karşısında ne söyleyeceğimi bilemedim. İyi ki sizlerle çalışıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Sağolun, varolun…

Share This:

Nejat ÇOĞAL, MASAK’ın Düzenlediği Çalıştay’a Katıldı…

Share This:

Gümrük Muhafaza Derneği Ziyareti

Gümrük Muhafaza Personeli Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Muhammet Altunalan , Başkan Yardımcısı Semra Çelebi Yazar ile Yönetim Kurulu Üyeleri ziyaretimize gelmişlerdir. Ziyarette, Gümrük Muhafaza Teşkilatının sorunları ve çözüm önerileri üzerinde karşılıklı istişarelerde bulunulmuştur…

Share This:

Kıbrıs’ta Çözüm Mümkün Mü?

Kıbrıs’ta Çözüm Mümkün mü?

 

Nejat ÇOĞAL

 

Son günlerde Kıbrıs’ta ilginç gelişmeler olmaktadır. Mesela, Kıbrıs Türk tarafında “Aylar içerisinde çözüme ulaşabiliriz” söylemi sıkça dillendirilmeye başlandı. Ya da, Kıbrıs Rum tarafında 1/4 nüfus oranından bahsedilmekte. Neymiş, Ada’da her 4 Rum’a karşılık 1 Türk olacakmış!.. Üstüne üstlük, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Türkiye-AB Zirvesi’yle birlikte Türkiye-AB ilişkilerinde yeni ve dinamik bir sürecin başlatılmış olması, Kıbrıslı Rumları cesaretlendirmiş bulunmaktadır. Bilindiği gibi Türkiye-AB katılım müzakere süreci Kıbrıs nedeniyle adeta durma noktasına gelmişti. İşte Rum/Yunan tarafı, ilişkilerdeki bu yeni sürecin istismar edilmesine yönelik şantajlarını yeniden gündeme getirmenin hesabını yapmaktadır.

 

Esasen, uluslararası anlaşmalara ve AB’nin temel prensiplerine aykırı bir şekilde GKRY’nin 2004 yılında tam üye yapılmasıyla çıkmaza giren Türkiye-AB müzakere sürecinin, bugün yeni bir ivme kazanması için büyük çaba sarf edilmektedir. Son pişmanlık fayda etmez misali, Angela Merkel’in bu konudaki pişmanlığının da bugün Türkiye-AB ilişkilerine hiçbir faydası bulunmamaktadır. Siz haksız bir şekilde Güney Kıbrıs’ı tam üye yapıp, ardından da Türkiye ile katılım müzakereleri başlatacaksınız, sonra da Türkiye’nin AB katılım sürecini “Kıbrıs Şartına” bağlayacaksınız. Türkiye ile aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan’ı apar topar tam üye yapacaksınız, Türkiye’ye ise “ucu açık süreç” diyeceksiniz. Maalesef, Brüksel’in bu çifte standartlı yaklaşımı ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır.

 

Siz, bir yandan, Türkiye sözde “Kıbrıs Cumhuriyetini” tanımıyor diye 8 müzakere başlığını askıya alıp, açılmış olanları da kapatmayacağım diyeceksiniz. Bundan cesaretlenen GKRY de 6 müzakere başlığını tek taraflı olarak veto edeceğini ilan edecek. Sonra da çıkıp Türkiye’yi “Ya AB, Ya Kıbrıs” dayatmasıyla karşı karşıya bırakacaksınız. Türkiye’nin bu kirli oyunu bozabilecek ve klasik Rum/Yunan şantajını bertaraf edebilecek güce ve tecrübeye sahip bir ülke olduğunu özellikle Avrupalı siyasetçilerin bilmesini isteriz.

 

Geldiğimiz noktada ise Brüksel, kendi hatasını Türkiye’ye mal etmeye çalışmaktadır. Yani, “Artık Güney Kıbrıs Rum Kesimi AB üyesidir ve siz onu resmen ve fiilen tanımak zorundasınız. Kıbrıs’ta Rumlar lehine bir çözüme evet diyeceksiniz…” demektedir. Peki, bunun adı nedir? Bunun adı “sessiz, özlü ve sinsi Rum politikasıdır“. Son 25 yılda Rum/Yunan tarafının adım adım işlettiği, Kıbrıs meselesinin AB üzerinden çözülmesi senaryosudur. 1995 Türkiye-AB Gümrük Birliği Anlaşması, 1999 Helsinki Zirvesi, 2002 Kopenhag Zirvesi, 2004 Annan Planı Referandumu ve bir hafta sonra Rumların tek taraflı olarak AB üyesi yapılması, 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye-AB Müzakere sürecinin başlatılması, 2006 Aralık Brüksel Zirvesi sonuçları, 2009 Aralık’ta GKRY’nin 6 faslı veto edeceğini açıklaması, Fransa’nın 5 faslı veto etmesi, hepsi bu hain senaryonun mihenk taşları olarak tarihe geçmiştir.

 

Türkiye-AB katılım müzakereleri 10 yıldan fazladır devam ediyor. 35 fasıldan, bugün itibariyle sadece 15 tanesi açılmış (Bu makalenin kaleme alındığı gün itibariyle 17. fasıl olan Ekonomik ve Parasal Politikalar Faslı da müzakerelere açılmış olacağından, açılan başlık sayısı 15 olacaktır) ve bunlardan da sadece bir tanesinin geçici kapatılması yapılmıştır. Geriye kalanlardan 18’i de Kıbrıs ve Fransa vetosuna takılmaktadır. Bu şekilde müzakereler nasıl yürüyecektir? Diyelim ki Kıbrıs’ta AB’nin istediği çözüme ulaşıldı. Yine de Türkiye’nin önü açılacak mıdır? Cevabını hemen verelim, kocaman bir “HAYIR”.

 

Öte yandan, Kuzey Kıbrıs’ta Mustafa Akıncı’nın KKTC Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, özellikle Rum tarafında olumlu bir hava esmişti. Bu olumlu hava halen de devam etmektedir. Neymiş, “Kıbrıs’ta değil yıllar, aylar içinde bir çözüme ulaşılabilirmiş“. Neymiş efendim, “Kıbrıs’ta Türkiye’nin garantörlüğüne gerek yokmuş. AB’nin garantörlüğü yetermiş! Garantörlük tabu değilmiş!”

 

Peki, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı kiminle müzakere yürütmektedir? Söyleyelim: Göreve gelir gelmez “Türkiye doğalgaza karışmasın, kapalı Maraş’ı bize iade etsin, o zaman AB’deki vetomuzu kaldırmayı düşünürüz…” diyen, KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile müzakere masasında kavga edip, “Bugüne kadar kabul edilenler beni ilgilendirmez, sadece benim kabul edeceğim konular görüşülmeli, benim istediğim olacak!..” diye dayatan, “Kıbrıs’ta Çözüm, yeni bir ortaklıkta değil, Rumların kontrolündeki sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ altında olacak” iddiasında bulunan ve nihayet Türkiye’nin Ada üzerindeki garantörlüğüne kesinlikle kaşı çıkan klasik bir Rum Siyasetçisi olan Nicos Anastasiades.

 

1968 yılından bu yana Ada’daki iki toplum arasında görüşmeler devam etmektedir. 1984 yılında BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın “Birleştirilmiş Belgeleri“, 1992 yılında Butros Gali’nin “Fikirler Dizisi“, 2004 Annan Planı, 2008 yılında 21 Mart Süreci 47 yıldır devam eden görüşmelerin öne çıkan çözüm planlarıdır. Ne yazık ki bu çabaların hiçbirisi uygulamaya girememiştir. Peki neden? Sebebi çok basit. Gelin Rumların ağzından öğrenelim sebebini: “Yıllarca masaya oturduk ama anlaşma niyetimiz yoktu. Hiçbir anlaşmaya da imza atmadan, laf ola görüşmeleri sürdürdük ve sonunda da Türkleri anlaşmazlıkla suçladık“(Glafkos Klerides).  “Biz sessiz ve özlü çalışırız” (Dimitris Hristofyas).

 

Bu anlamda, Anastasiadis’in bir Klerides’ten ya da bir Hristofyas’tan farkı yoktur. 47 yıldır adı geçen Rum Liderlerle bir çözüme ulaşılamamışken şimdi ne değişmiştir de, aylar içinde adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşma ümidi belirmiştir? KKTC Lideri Akıncı, klasik Rum/ Yunan siyasetinden haberdar değil midir? Kuşkusuz Rumları bizlerden çok daha iyi tanımaktadır. Kıbrıslı Türklerin geçmişte yaşadıkları acı olayların da bizzat şahididir.

 

Kıbrıslı Türklerin 1963, 1964, 1967 ve 1974 yıllarında uğradığı katliamlar, Kıbrıs Türk Halkının kolektif hafızasına adeta kazınmış bulunmaktadır. Benzer olayların tekrarlanmamasını kim garanti edebilir? AB mi? Yoksa, Türkiye’nin sınırlarını ihlal ederek Bayır Bucak Türkmenlerinin üzerine bomba yağdıran Rus uçaklarına havalimanlarını açan Rumlar mı? Elbette Hayır. Kıbrıslı Türk soydaşlarımızın güvenliğinin yegâne garantörü Anavatan Türkiye’dir. Ada’da 41 yıldır barış ve huzurun güvencesi olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’dir. Gerçekler bu kadar ortada iken, Rumlardan veya Brüksel’den medet ummak tabiri caizse abesle iştigaldir.

 

Kuşkusuz Türkiye’nin AB Katılım müzakere sürecinin önünün açılması ve Türkiye’nin Avrupa perspektifinin netlik kazanması önemlidir. Ne var ki bunun için Türk Milleti ne Kıbrıs’tan vazgeçer ne de Brüksel’in çifte standartlı yaklaşımlarına boyun eğer. AB Siyasetçileri artık Türkiye’ye karşı samimi olmak ve oyalama taktiklerinden vazgeçmek zorundadır. AB tarihinde görülmemiş şekilde Türkiye’ye “imtiyazlı ortaklık“, “serbest dolaşımsız üyelik” gibi ne olduğu belirsiz alternatifler sunmak ise Türkiye’den çok AB’ye zarar verecektir.

 

Netice itibariyle, kritik sorularımızı soralım: Suriye’de Türkmenlere hayatı zindan eden Rus savaş uçaklarına askeri üslerini açan, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarını İsrail ile paylaşma planları yapan, Türkiye’nin AB tam üyelik sürecini engelleyen, Kıbrıs Türk Halkının eşit egemenliğini tanımayan Rumlarla çözüme ulaşılması mümkün müdür? Velev ki bir çözüm oldu, Türkiye’nin AB sürecinin önündeki engeller kalkacak mıdır? Peki, Türkiye’nin Garanti ve İttifak Anlaşmalarından kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini kabul etmeyen, Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliğini tanımayan bir çözüm, çözüm müdür? Türkiye’nin tam üye olmadığı bir AB’de Kıbrıslı Türklerin onurlu bir yaşam sürmeleri mümkün müdür? Hepsinin tek bir cevabı vardır: “HAYIR”.

 

Bu dört soruya sadece Rum tarafı “EVET” diyebilir. Kıbrıs Türk tarafında, bu sorulara “Evet” diyebilecek birisi var mıdır bilinmez. Eğer varsa, Kıbrıs’ta adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözümün ne anlama geldiğini anlamamış demektir. Bu noktada, her zaman yaptığımız uyarıyı bir kez daha hatırlatmak isteriz: Türkiye, Rum-Yunan şantajlarına boyun eğmeden dik duruşunu devam ettirmeli, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hak ve yetkilerinden asla taviz vermemelidir. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ise, Kıbrıs Türk Halkının yakın geçmişte yaşadığı acı olayları, Türkiye’nin, Ada’daki kalıcı barış ve huzur ortamının yegâne teminatı olduğunu, Türkiye’nin Ada üzerindeki garantörlük hak ve yetkisinin, KKTC’deki göçmenler ile Ada’daki Türk Askeri varlığının asla tartışma konusu yapılamayacağını, sessiz ve özlü çalışan klasik Rum/Yunan siyasetinde hiçbir değişiklik olmadığını, olmayacağını, Enosis hayalinin çöpe atılmadığını, atılmayacağını, Anastasiadis’in bir Klerides’ten veya Hristofyas’tan hiçbir farkının bulunmadığını unutmadan, ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde müzakere yürütmelidir. Allah, Kıbrıslı Türkler ve Suriyeli Türkmenler başta olma üzere, dünyanın her yerindeki Soydaşlarımızın yâr ve yardımcısı olsun. Onları zalimlerin eline terk etmesin…

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5973/kibris-ta-cozum-mumkun-mu.html

 

Share This:

Nejat ÇOĞAL Romanya Milli Günü Resepsiyonuna Katıldı…

Nejat ÇOĞAL ve Hanımefendi, Ankara HiltonSa da düzenlenen Romanya Milli Günü (National Day) Resepsiyonuna, Romanya’nın Ankara Büyükelçisi Sayın Radu ONOFREI’nin davetlisi olarak katılım sağladılar…Bu vesileyle, Sayın Büyükelçi nezdinde Romanya Halkının Milli Gününü tebrik ediyoruz…

Share This:

Türk-İslâm Ülküsü

Nejat ÇOĞAL’ın “Türk-İslâm Ülküsü” başlıklı makalesi, Türk Ocakları Genel Merkezi Web Sitasinin “Yazarlar” bölümünde yayınlanmıştır.

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Nejat ÇOĞAL

turkocagi@turkocagi.org.tr

Türk-İslâm Ülküsü

 Son zamanlarda Ülkemiz, iç ve dış kaynaklı çok sayıda bölücü ve yıkıcı saldırılara maruz kalmaktadır.  Mesela, Türkiye aleyhinde, birçok “zıt kuvvet” el ele verebilmekte, Siyonist, kapitalist ve komünist çevreler, Ülkemize karşı rahatlıkla bir araya gelebilmektedirler. Düşmanlarımız,  “dıştan saldırma” imkanı bulamayınca, bu sefer “içten saldırma” metotlarına başvurmaktadırlar.

Türk-İslâm kültür ve medeniyetine karşı düşmanlığı bulunan, Milletimizi tarihi bağlarından koparmak isteyen ve Dünya Türklüğünü dağıtmak isteyen bu şer odakları, Ülkemizde hiç yoktan, bölgesel farklılıklara dayalı, siyasi mezhep ve etnik grup temelli, sınıflar ve nesiller arası çatışmalar icat etmekte ve bu vesileyle kitleleri kışkırtmaktadırlar. Kısaca “böl-parçala-yönet” düsturuyla hareket eden bu hain mihraklar, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü Ülkesi olan Türkiye’yi, kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu bataklığına sürüklemenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Ne var ki, binlerce yıllık devlet tecrübesi, kültür ve medeniyet birikimi ile tarihin kaydettiği en dinamik milletlerden bir olan Türkler, “demokrasi ve özgürlük” maskesi arkasına sığınan bu kahpe oyunları bozabilecek yeteneğe sahiptir. İslam’da hürriyet “Allah’tan gayrisine boyun bükmemek” ve “Allah’ın emirlerine ters düşmemek kaydıyla milli örfe itaat etmek” şeklinde karşılık bulur. İşte, Türk-İslâm Ülkücüsü ahlâkını kurarken aklını kullanacak, millî ruh ve şuurunu koruyarak, İslâm ahlâkının ve Türk töresinin aydınlığında yürüyecektir.

Hiç bir millet, dininin, dilinin, kültür ve medeniyetinin, devlet ve vatanının parçalanması gayretlerine müsamaha gösteremez. Bayrağının düşürülmesi karşısında sessiz kalamaz. Türk Milletinin dostluğunun da düşmanlığının da muhteşem olduğunu çok iyi bilen dış güçler, bu milletin tarihî yeniden şahlanışına engel olamayacaklardır. Müslüman-Türk Milletinin “Nizam-ı Âlem Ülküsünün” bir hayal olmadığına, bilakis damarlarında akan kan kadar gerçek olduğuna tüm Dünya şahit olacaktır. Sevgili Peygamberimizin “Bir elime Güneş’i, bir elime Ay’ı verseniz yine dâvamdan dönmem” diyerek özetlediği ahlak anlayışını benimsemiş olan Türk-İslâm Ülkücülerinin mukaddes davalarından vazgeçmeleri asla söz konusu olamaz.

Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türk Milletinin tek ve bağımsız kalesi olup, aynı zamanda bütün Dünya Türklüğünün de ümidi durumundadır. Ay-Yıldızlı Al bayrağın dalgalanabildiği tek ülke olan Türkiye’miz, çetin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problemlerin ardından, Allah’ın izniyle, yeni bir diriliş ve şahlanışın eşiğinde bulunmaktadır. Türk Milleti, 21. Yüzyıla damgasını vuracak, hiç bir güç de buna engel olamayacaktır.

Hiç şüphesiz, Türk Milleti, tarihî sorumluluğunun farkında olarak “cihan hâkimiyeti mefkuresi” yani “Nizam-ı Âlem Dâvası” için mücadelesini sürdürecektir. Günümüzde, Dünyanın her yerinde, emperyalist devletlerin ve onların taşeronu olan terör örgütlerinin saldırılarıyla vahşice katledilen binlerce Müslüman’ın dökülen kanlarından beslenen kara ve kızıl emperyalizm canavarına karşı tek direnç noktası Türkiye’dir, Türk-İslâm Ülkücüsüdür. Sevgili Peygamberimizin “Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır” Hadis-i Şerifi çerçevesinde, Türk-İslâm Ülkücüsü susmayacak, zalimler karşısında Hakk’ı savunmaya devam edecektir.

Bugün, Dünya Devletlerinin yaklaşık üçte birini teşkil eden Müslümanlar, kara ve kızıl emperyalizmin kucağında istismar edilmekte ve sömürülmektedir.  Kapitalizmin, komünizmin ve Siyonizm’in pençesinde inleyen Dünya Müslüman-Türkleri için sadece Türkiye’de bir ümit ışığı belirebilir.  Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasına aldırmayan, İslâm iman ve ahlâkıyla yoğrulmuş yeni bir ülkücü nesil, tarihimizin bağrından fışkırarak ve her gün biraz daha güçlenerek gelmektedir. Bu nesil, Allah’ın Türk Milletine ve İslâm Âlemine ihsanıdır.

O halde, Türk Milliyetçileri umutsuzluğa düşmemelidir. Bugün, Milletçe Türk-İslâm Ülküsü etrafında kenetlenmekten başka çare yoktur. Türk-İslam Ülküsü açısından düşünürsek, mutlak irade Allah’ındır. O dilerse “milli iradeyi”, yine O dilerse “tarihin iradesini” harekete geçirerek milletlerin kaderine yön verir. Yeter ki ülkemiz için çalışalım, millî birlik ve beraberliğimizi koruyalım, inançlı-vatansever nesiller yetiştirelim, gençliğimize sahip çıkalım…

Tasada ve kıvançta birleşmiş, millî tarih ve kültür ile yoğrulmuş, milletçe bütünleşmiş, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi “bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücudu ile ıstırap duyan” bir organizma olmayı başarmış yeni Türk Gençliğinin, nefsani ihtiraslardan kurtulup Türk-İslâm Ülküsünde fâni olmasının zamanı gelmiştir.

Allah Türk Vatanını ve Türk Milletini korusun. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmasın…

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Share This:

Romanya Gümrük Ziyareti

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı Nejat ÇOĞAL, beraberindeki heyet ile birlikte Romanya Gümrük İdaresine bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Bu kapsamda, ilk gün Bükreş teki ANAF Merkezinde toplantılar yapılmış, Merkezi Bükreş’te bulunan Southeast European Law Enforcement Center -SELEC-‘e bir ziyaret gerçekleştirilmiş; 2. Gün Köstence’ye gidilerek, Gümrük İdaresi ziyaret edilmiş ve Köstence Limanında incelemelerde bulunulmuştur. Ziyaretlerimiz esnasında, Romanya Gümrükler Genel Müdürü Sayın Mr. Claudiu ARDELEANU, T.C. Bükreş Büyükelçisi, T.C. Bükreş Ticaret Müşaviri, T.C. Köstence Başkonsolosu ile Romanya SELEC İrtibat Görevlisi Sayın Mr. Aurel STANCU da iştirak etmişlerdir.

 

Share This:

Nejat ÇOĞAL’ın Seçim Bildirgesi…

Share This: