Kategori arşivi: Manşet

15 Temmuz Darbe Girişimi Püskürtüldü

Milli iradenin üzerinde bir güç tanımıyoruz. Görevimizin başındayız.  Allah, devletimizi milletimizi korusun…

GÜMRÜK MUHAFAZA GÖREV BAŞINDA…
Dün gece saat: 01:30’a kadar Bakanlıkta çalışmalarımızı yürüttük. Halen Bakanlıkta çalışmaya devam etmekteyiz. Bu noktada, özverili çalışmalarından dolayı Dış İstihbarat Şefim Dr. A.B.T.’ye ve Gümrük Muhafaza Memurlarımıza teşekkür ediyorum. Sayın Bakanımızın ve Sayın Başsavcı Vekilimizin talimatları çerçevesinde, Gümrük Muhafaza Teşkilatı olarak Bakanlığımızdaki güvenlik tedbirlerini en üst düzeye çıkardık ve vatan hainlerinin yurtdışına çıkışlarının önlenmesi için Tüm Gümrük Kapılarında gerekli tüm tedbirleri aldık. FETÖ/PDY Terör Örgütü Mensubu hain darbecilerin yurtdışına kaçmalarına izin verilmeyecektir. Türk Milletine yaşattıkları bu acı tecrübeden dolayı bu Vatan Hainleri, Türk Milletine ve Türk Yargısına mutlaka hesap vereceklerdir. Görevimizin başındayız ve Vatanımız için canla-başla, gece-gündüz demeden çalışmaya devam edeceğiz. Allah, Türk Milletini ve Türk Devletini korusun. Vatan hainlerini kahretsin…

Share This:

Panel-Nejat ÇOĞAL, Prof.Dr. Erol GÜNGÖR’ü Anma Panelinde Konuştu…

Nejat ÇOĞAL, Prof.Dr. Erol GÜNGÖR’ü Anma Panelinde Konuştu…

Ocakbaşı Sohbetlerinde Erol Güngör’ün Fikir Dünyası Değerlendirildi

23 Nisan 2016
Yer
Türk Ocakları Galip Erdem Salonu
 Ocakbaşı Sohbetlerinde Erol Güngör'ün Fikir Dünyası Değerlendirildi

Türk Ocakları Genel Merkezi’nin her hafta düzenli olarak gerçekleştirdiği Ocakbaşı sohbetlerinde bu hafta Türk düşünce hayatının ve Türk milliyetçiliğinin önemli ismi Prof. Dr. Erol Güngör’ün 33. vefat yıldönümü münasebetiyle “Nesillerin Gözüyle Prof. Dr. Erol Güngör” başlıklı bir panel gerçekleştirildi. Oturum başkanlığını Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Özarslan’ın yaptığı panele konuşmacı olarak araştırmacı yazar Nejat Çoğal ve Genç Akademisyenler Derneği Başkanı Murat Emre Şahin katıldı. Açılış konuşmasını gençlik kolları yönetim kurulu üyesi Avnullah Resul Özgişi yaptı.

 

Prof. Dr. Ersin Özarslan, Erol Güngör’ün yaşantısından örnekler verdikten sonra sözü Murat Emre Şahin’e bıraktı. Şahin, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladı ve Prof. Dr. Erol Güngör’ü rahmetle andı. Erol Güngör’ün en fazla üzerinde durduğu konuları İslamiyet, muhafazakârlık, tarih, kültür, milliyet ve medeniyet olarak sıralayan Şahin, meselelere yaklaşımda endişeden ziyade ilmi bakış açısının önemini vurguladı. Şahin, sosyal bilimlerde en karmaşık kavramlardan birisinin kültür kavramı olduğunu, kültür ve medeniyet kavramının Batı’da ve Avrupa’da ciddi araştırmalara konu olmasına karşın Türkiye’de bu araştırmaların sınırlı olduğunu söyledi. Kültür kavramının Türkiye’deki üç farklı anlamına değinen Şahin, bunları estetik, etnografik ve sembolik olarak ayırdı. Şahin, önemli düşünürlerce kültür kavramının yaşam tarzı olarak ele alındığını ifade ederken kültürün tarihsel birikime ve tecrübeye dayandığını ifade etti. Şahin, Erol Güngör’ün, tarihi bir bütün olarak gördüğünü ve Türk kültürünü de dünyanın en zengin kültürlerden biri olarak tanımladığını söyledi. Ziya Gökalp’in hars, kültür ve medeniyet tanımlarını aktaran Şahin, Erol Güngör’ün bu kavramları Ziya Gökalp gibi belirgin bir şekilde ayırmadığı ifade etti. Şahin, Erol Güngör’e göre kültürün tarihi bir değişimin ürünü olduğunu ve eskisi yenisi olamayacağını vurguladı. Ziya Gökalp, Yılmaz Özakpınar, Nevzat Kösoğlu, Mümtaz Turhan gibi önemli düşünürlerin kültür ve medeniyet hakkındaki fikirlerini tahlil eden Şahin, Erol Güngör’ün kültür ve medeniyet hakkındaki görüşlerini ön planda tuttu. Murat Emre Şahin’in konuşmasının ardından Prof. Dr. Ersin Özarslan, sözü araştırmacı yazar Nejat Çoğal’a verdi.

 

Nejat Çoğal, Erol Güngör’ün kısa ömrüne çok sayıda kitap ve sayısız makale sığdırdığını ifade ederek konuşmasına başladı. Erol Güngör’ün, eserlerinde problemleri ortaya koymakla kalmadığını aynı zamanda çözüm önerileri sunduğunu söyleyen Çoğal, Güngör’ün fikir dünyasında Ziya Gökalp, Dündar Taşer, Hüseyin Nihal Atsız, Hilmi Ziya Ülken gibi düşünürlerin önemli yeri olduğundan bahsetti. Çoğal, Erol Güngör’ün tarih ve dili milliyetçilik için çok önemli gördüğünü aktarırken, düşünce ikliminin tahtına kültürü oturttuğunu ifade etti. “Türk milliyetçiliği Erol Güngör için bir ilim ve kültür meselesidir” diyen Çoğal, Güngör’e göre milliyetçilikle milli tarihin doğuşunun eş zamanlı olduğunu vurguladı. Çoğal, Erol Güngör’ün Osmanlı’yı yaratıcı gücümüzün en büyük sembolü olarak ifade ettiğini aktardı. “Milli kültürün devamlılığına büyük önem veren Güngör, bir başkasını model almayacak kadar orijinal bir kültürümüz olduğunu söyler” diyen Çoğal, Erol Güngör’ün Türk milliyetçilerinin görevini vurguladığı şu sözüyle konuşmasını bitirdi: “Biz Türk kültürünü yeniden kurmak mecburiyetindeyiz. Bu yolda kaybedilecek bir saniyemiz bile yoktur”

 

Araştırmacı yazar Nejat Çoğal’ın konuşmasının ardından Prof. Dr. Ersin Özarslan konu hakkındaki fikirlerini beyan ettikten sonra panel son buldu.

 

Haber: Hilal Süyümbike MARAŞ

Share This:

Konferans-Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, Türk Ocakları Akademik Kurulu’nda Konuştu…

Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, Türk Ocakları Akademik Kurulu’nun geleneksel konferans etkinliklerinde, “Kıbrıs’ta Çözüm Mümkün mü?” konusunda sohbet etti…

Kıbrıs’ta Çözüm Mümkün mü?

Türk Ocakları Çankaya Şubesi’nin “Cuma Gecesi Sohbetleri” programı kapsamında 18 Şubat 2016 günü saat 19.00’da Genel Merkez binasında gerçekleştirilen “Kıbrıs’ta Çözüm Mümkün mü?” isimli programa Yazar, Nejat Çoğal konuk oldu.

Programa Kıbrıs’ın tarihsel geçmişinden kısaca bahsederek başlayan Sayın Nejat Çoğal, Kıbrıs’ta çözüm mümkün mü? Sorusu kapsamında, özellikle üç sorunun cevabını aramaya çalışacağını, bunların ise:

1- Kıbrıs’ta çözülmeye çalışılan problem nedir?

2- Ada’da taraflar nasıl bir çözüm istemektedir?

3- Elli yıldır çözülemeyen Kıbrıs Meselesinin şimdi, aylar içinde çözülmesi mümkün müdür? Olduğundan bahsederek. Konuşmasına Kıbrıs’ta problemin ne olduğu? Sorusunu cevaplandırarak devam etti.

Çoğal, “Kıbrıs’ta problem; Zürih ve Londra Anlaşmaları ile tesis edilen 1960 Ortak Kıbrıs Cumhuriyetinin, 1963 yılında Rumlar tarafından yıkılması ve Kıbrıslı Türklerin bu devlet mekanizmasından tamamen dışlanarak, tedhiş ve katliamlara maruz bırakılmasıdır. Kıbrıs’ta problem, GKRY’nin, uluslararası camia tarafından Ada’nın meşru hükümeti olarak kabul edilmesidir. Kıbrıs’ta problem, Rumların haksız bir şekilde AB üyesi yapılmış olmasıdır. Kıbrıs’ta problem, Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini tanımaması ve Kıbrıs Türk Halkını azınlık olarak görmesidir.” Dedi.

Nejat Çoğal, Kıbrıs’ta tarafların nasıl bir çözüm istediği? Sorusuna ise: “Kıbrıs’ta taraflar, birbirinden tamamen farklı çözümler istemektedirler. Kuşkusuz bu farklılık, tarafların probleme farklı teşhisler koymalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkının meseleye bakışı ve çözüm parametreleri oldukça basittir ve BM ile aynı doğrultudadır. Buna göre, Kıbrıs’ta çözüm; BM çatısı altında, BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde, adadaki gerçekler temelinde, iki eşit halk ve iki kurucu devlet tarafından oluşturulacak yeni bir ortaklıkla bulunacaktır. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi devam edecektir. Rumların çözüm beklentileri ise tamamen farklıdır. Buna göre Kıbrıs Rum tarafı çözümü, yeni bir ortaklıkta değil, Rumların egemenliğindeki sözde Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında olacaktır. GKRY eski Lideri Hristofyas ‘Bize söylemek istedikleri gibi yeni ortaklık yoktur, yeni devlet yoktur. Yeni bir devlet haline dönüşecek olan Kıbrıs cumhuriyetidir.’ Demiştir. Yine, Eski Rum Liderlerden Papadopulos ise, ‘Ben halkımdan bir devlet teslim aldım. Onu topluma dönüştüremem’ demiştir. Ayrıca, Rumlar’a göre Garanti ve İttifak Anlaşmaları yürürlükten kalkacak, Ada’daki Türk Askeri geri çekilecek, onbinlerce yerleşik Türkiye’ye dönecektir.” Diyerek konuşmasına devam etti.

Kıbrıs’ta yürütülen kapsamlı çözüm müzakerelerinin başarı şansını azaltan ana sebeplerden bahseden Çoğal, “Görüşmelerin başarı şansını azaltan en önemli faktör, Hristofyas’ın ‘Biz sessiz ve özlü çalışırız.’ Şeklinde özetlediği ikiyüzlü Rum ve Yunan politikalarıdır. Kıbrıs’ta yürütülen kapsamlı çözüm görüşmelerinin başarıyla sonuçlanmasını engelleyen bir diğer faktör ise görüşmelerin ‘her konuda anlaşma sağlanmadan, hiçbir konuda anlaşma sağlanmış sayılmayacağı’ prensibiyle yürütülmesidir. Rum tarafı, güvenlik ve garantörlük sisteminin devam etmesini istememekte ve AB’nin garantörlüğünü yeterli görmektedir. Türk tarafı ise Türkiye’nin garantörlüğünü vazgeçilmez kabul etmektedir. Türk tarafı, mülkiyet konusunun takas ve tazminat yöntemiyle toplu olarak çözümünden yanayken, Rum tarafı bu konunun bireysel olarak ve iade yöntemiyle çözülmesinde ısrar etmektedir. Ayrıca, Türk tarafı müzakereleri takvime bağlamayı ve uluslararası toplumun sürece hakemlik yapmasını savunurken, Rum tarafı buna şiddetle karşı çıkmaktadır. Rum ve Yunan tarafı, ‘tek egemenlik’, ‘tek vatandaşlık’ ve ‘tek uluslararası kişilik’ gibi temel kavramlara, tamamen Rum egemenliğini çağrıştıran anlamlar yüklemektedirler. Uluslararası toplum, GKRY’ni meşru Kıbrıs Hükümeti olarak tanımaktadır. Rum tarafı haksız bir şekilde AB üyesi yapılmıştır.” Dedi.

Çoğal, bu olumsuzlukların bir arada değerlendirdiğinde üçüncü soru olan “Elli yıldır çözülemeyen Kıbrıs Meselesinin, aylar içinde çözülmesi mümkün müdür? Cevabını da aslında tahmin etmiş olduğumuzdan yani, Kıbrıs Rum tarafının çözüm parametrelerini değiştirmeyeceği için, Kıbrıs’ta yakın zamanda bir çözümün mümkün olmadığından bahsederek; Şubat 2013 ayında Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Rum Lider Dimitris Anatasiadis ile müzakere yürüten Nisan 2015 ayında K.K.T.C. Cumhurbaşkanı olan Mustafa Akıncı’ya ise şu hususları:

– Kıbrıs Türk Halkının yakın geçmişte yaşadığı acı olayları,

– Türkiye’nin, Ada’daki kalıcı barış ve huzur ortamının yegane teminatı olduğunu,

– Ana Vatansız bir KKTC’nin var olamayacağını,

– Türkiye’nin Ada üzerindeki garantörlük hak ve yetkisinin, KKTC’deki göçmenler ile Ada’daki Türk Askeri varlığının asla tartışma konusu yapılamayacağını,

– Türkiye’nin tam üye olmadığı bir Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Türklerinin meşru ve temel hak ve çıkarlarını güvence altına alacak bir çözüm bulmasının mümkün olmadığını,

– Sessiz ve özlü çalışan klasik Rum/Yunan siyasetinde hiçbir değişiklik olmadığını, olmayacağını,

– Enosis hayalinin çöpe atılmadığını, atılmayacağını,

– Anastasiadis’in bir Klerides’ten veya Hristofyas’tan hiçbir farkının bulunmadığını,

– İhtiyatlı bir iyimserlik içerisinde müzakere yürütülmesi gerektiğini,

Türk Ocakları çatısı altında bir kez daha hatırlatmak gerektiğini söyledi.

Nejat Çoğal, “Nihayet, bilinmelidir ki Kıbrıs meselesi sonsuza dek masada kalamaz. Bu nedenle, makul bir süre içerisinde, Kıbrıs’ta adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılamadığı takdirde                   -gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir- mevcut statünün devamını, yani K.K.T.C.’nin uluslararası toplum tarafından tanınmasını sağlamanın en doğru yol olacağını da tüm tarafların dikkatine sunmak isteriz.” Diyerek konuşmasını bitirdi.

Program soru, cevap ve katılımcılara ikramlar ile sona erdi.

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/6247/cankaya-subesinden-kibris-ta-cozum-mumkun-mu-konferansi.html#.VseJscboeU4.facebook

 

 

Share This:

MAKALE – Türk-İslam Ülküsü- buulke.net

Nejat ÇOĞAL’ın, TÜRK-İSLAM ÜLKÜSÜ başlıklı makalesi, www.buulke.net ve Türk Ocakları Web Sitesinde yayınlandı…

http://buulke.net/2016/02/16/turk-islam-ulkusu/

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/6228/turk-isl-m-ulkusu.html

Nejat ÇOĞAL

Nejat ÇOĞAL

turkocagi@turkocagi.org.tr

17 Şubat 2016

 Türk-İslâm Ülküsü
17 Şubat 2016
 2015 yılı ne yazık ki, Ülkemizin, iç ve dış kaynaklı çok sayıda bölücü ve yıkıcı saldırılara maruz kaldığı bir yıl olmuştur. Türkiye aleyhinde, birçok “zıt kuvvet” el ele vermiş, Siyonist, kapitalist ve komünist çevreler, Ülkemize karşı rahatlıkla işbirliğine gidebilmişlerdir. Düşmanlarımız,  “dıştan saldırma” imkanı bulamayınca, bu sefer “içten saldırma” metotlarına başvurmuşlardır.

Bu hain saldırılara örnek olarak, kendi topraklarından binlerce km uzakta, Suriye’de bir Rus savaş uçağının, sınırlarımızı ihlâl teşebbüsünde bulunmasını gösterebiliriz. Yine, mesela, içerideki taşeron çetelerin Ülkemizi bölmek için  şehirlerimize hendek kazıp, Devletimize meydan okuma cüretini göstermeleri, içten yapılan saldırıların en son örneğini teşkil etmektedir. Fakat, tüm Dünya da şahit olmuştur ki Büyük Türk Devleti, bir yandan Rus savaş uçağını yere çakmasını, öte yandan da bölücü anarşistleri kendi kazdıkları hendeklere gömmesini bilmiştir. Tüm iç ve dış düşmanlarımızın şunu iyi bilmeleri gerekmektedir: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, parçalanamaz. Ayrıca, milli sınırlarına ve Devletine uzanan elleri kesmekle kalmaz, o ellere hükmeden kafaları da yok etmesini bilir.

Türk-İslâm kültür ve medeniyetine karşı düşmanlığı bulunan, Milletimizi tarihi bağlarından koparmak isteyen ve Dünya Türklüğünü dağıtmak isteyen bu şer odakları, Ülkemizde hiç yoktan, bölgesel farklılıklara dayalı, siyasi mezhep ve etnik grup temelli, sınıflar ve nesiller arası çatışmalar icat etmekte ve bu vesileyle kitleleri kışkırtmaktadırlar. Kısaca “böl-parçala-yönet” düsturuyla hareket eden bu hain mihraklar, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü Ülkesi olan Türkiye’yi, kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu bataklığına sürüklemenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Ne var ki, binlerce yıllık devlet tecrübesi, kültür ve medeniyet birikimi ile tarihin kaydettiği en dinamik milletlerden bir olan Türkler, “demokrasi ve özgürlük” maskesi arkasına sığınan bu kahpe oyunları bozabilecek yeteneğe sahiptir. İslam’da hürriyet “Allah’tan gayrisine boyun bükmemek” ve “Allah’ın emirlerine ters düşmemek kaydıyla milli örfe itaat etmek” şeklinde karşılık bulur. İşte, Sevgili Peygamberimizin “Cemaatten bir karış ayrılan, İslâm gerdanlığını boynundan çıkarmıştır” hadisine uygun olarak, Türk-İslâm Ülkücüsü ahlâkını kurarken aklını kullanacak, millî ruh ve şuurunu koruyarak, İslâm ahlâkının ve Türk töresinin aydınlığında yürüyecektir.

Hiç bir millet, dininin, dilinin, kültür ve medeniyetinin, devlet ve vatanının parçalanması gayretlerine müsamaha gösteremez. Bayrağının düşürülmesi karşısında sessiz kalamaz. Türk Milletinin dostluğunun da düşmanlığının da muhteşem olduğunu çok iyi bilen dış güçler, bu milletin tarihî yeniden şahlanışına engel olamayacaklardır.

Osmanlı Devleti’nin, üç kıta üzerindeki farklı dinlere mensup kavim ve sınıflar arasında hukuki ve içtimai adaleti sağlayarak bir düzen içinde yaşamalarını gaye edinen “Nizam-ı Âlem” davası başarıyla takip edilmiştir. Yakın gelecekte ise Müslüman-Türk Milletinin “Nizam-ı Âlem Ülküsünün” bir hayal olmadığına, bilakis damarlarında akan kan kadar gerçek olduğuna tüm Dünya şahit olacaktır.

Sevgili Peygamberimizin “Bir elime Güneş’i, bir elime Ay’ı verseniz yine dâvamdan dönmem” diyerek özetlediği ahlak anlayışını benimsemiş olan Türk-İslâm Ülkücülerinin bu mukaddes davadan vazgeçmeleri asla söz konusu olamaz.

Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türk Milletinin tek ve bağımsız kalesi olup, aynı zamanda bütün Dünya Türklüğünün de ümidi durumundadır. Ay-Yıldızlı Al bayrağın dalgalanabildiği tek ülke olan Türkiye’miz, çetin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problemlerin ardından, Allah’ın izniyle, yeni bir diriliş ve şahlanışın eşiğinde bulunmaktadır. Türk Milleti, 21. Yüzyıla damgasını vuracak, hiç bir güç de buna engel olamayacaktır.

Bir yandan İslâm’ın kılıcı ve kalkanı olarak önemli hizmetler veren Türkler, bir yandan da, tarih boyunca kurdukları imparatorluklarda, egemenlikleri altına aldıkları halklara din ve vicdan özgürlüğü tanıyarak, bunların birlikte, barış içinde yaşamalarını temin etmiş ve evrensel barışa büyük katkılar sağlamışlardır. Binlerce yıllık tarihi boyunca Dünyada adaleti hâkim kılmak arzusuyla hareket eden Türkler, bir nevi bütün insanlığın sorumluluğunu üzerinde taşımıştır.

Hiç şüphesiz, Türk Milleti, tarihî sorumluluğunun farkında olarak “cihan hâkimiyeti mefkuresi” için mücadelesini sürdürecektir. Günümüzde, Dünyanın her yerinde, emperyalist devletlerin ve onların taşeronu olan terör örgütlerinin saldırılarıyla vahşice katledilen binlerce Müslüman’ın dökülen kanlarından beslenen kara ve kızıl emperyalizm canavarına karşı tek direnç noktası Türkiye’dir, Türk-İslâm Ülkücüsüdür. Sevgili Peygamberimizin “Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır” Hadis-i Şerifi çerçevesinde, Türk-İslâm Ülkücüsü susmayacak, zalimler karşısında Hakk’ı savunmaya devam edecektir.

Günümüzde, Dünya Devletlerinin yaklaşık üçte birini teşkil eden Müslümanlar, kara ve kızıl emperyalizmin kucağında istismar edilmekte ve sömürülmektedir.  Kapitalizmin, komünizmin ve Siyonizm’in pençesinde inleyen Dünya Müslüman-Türkleri için sadece Türkiye’de bir ümit ışığı belirebilir. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasına aldırmayan, İslâm iman ve ahlâkıyla yoğrulmuş yeni bir ülkücü nesil, tarihimizin bağrından fışkırarak ve her gün biraz daha güçlenerek gelmektedir. Bu nesil, Allah’ın Türk Milletine ve İslâm Âlemine ihsanıdır. Yine bu nesil,Yahya Kemal’in, Kurtuluş Mücadelesinde işaret ettiği kahramanların neslidir;

Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi,

Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi.

Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın

Galip et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

Bugün, Milletçe, Türk-İslâm Ülküsü etrafında kenetlenmekten başka çare yoktur. Türk-İslam Ülküsü açısından düşünürsek, mutlak irade Allah’ındır. O dilerse “milli iradeyi”, yine O dilerse “tarihin iradesini” harekete geçirerek milletlerin kaderine yön verir. Yeter ki ülkemiz için çalışalım, millî birlik ve beraberliğimizi koruyalım, inançlı-vatansever nesiller yetiştirelim, gençliğimize sahip çıkalım…

Tasada ve kıvançta birleşmiş, millî tarih ve kültür ile yoğrulmuş, milletçe bütünleşmiş, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi “bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücudu ile ıstırap duyan” bir organizma olmayı başarmış yeni Türk Gençliğinin, nefsani ihtiraslardan kurtulup Türk-İslâm Ülküsünde fâni olmasının zamanı gelmiştir.

Allah Türk Vatanını ve Türk Milletini korusun. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmasın…

 

Share This:

Nejat ÇOĞAL Ocakbaşı Sohbetlerinde Konuştu…

Ocakbaşı Sohbetlerinde Kıbrıs Meselesinin Güncel Durumu Konuşuldu

 Yer
  • Türk Ocakları Galip Erdem Salonu
  • Tarih
    23 Ocak 2016

Türk Ocakları Genel Merkezi’nin her hafta düzenli olarak yaptığı Ocakbaşı Sohbetlerinde bu hafta “Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs Meselesi” konu başlığı üzerine araştırmacı yazar Nejat Çoğal bir konuşma gerçekleştirdi. Açılış konuşmasını Türk Ocakları Genel Merkezi Gençlik Kolları Yönetim Kurulu üyesi Hasan Furkan Celil yaptıktan sonra konuşmasını yapmak üzere Nejdet Çoğal’ı kürsüye davet etti.

 

KIBRIS MESELESİ DÜNYANIN EN KARMAŞIK SİYASİ PROBLEMİ

 

Konuşmasına Güneydoğu Anadolu bölgesinde şehit düşen güvenlik güçlerimize rahmet dileyerek başlayan Çoğal, Kıbrıs’ın inişli çıkışlı da olsa milli bir dava olduğunu ifade etti. Dünyada Kıbrıs meselesi kadar uzun süren ve karmaşık olan başka bir siyasi problemin olmadığına değinen Çoğal, son gelişmeleri anlamak için geçmişi iyi bilmek gerektiğinden bahsetti. Özellikle belirttiği üç sorunun cevaplanması gerekliliğinden bahseden Çoğal, bu soruları şöyle sıraladı;

 

1-     Kıbrıs’ta oluşan problemlerin çözümleri nedir?

2-     Taraflar nasıl bir çözüm istiyor?

3-     Yıllardır çözülemeyen sorun birkaç ayda çözülebilecek mi?

 

KIBRIS RUMLARI CUMHURİYETİ GASP ETMİŞTİR

 

Rum kesimini çok sinsice hareket ettiğini söyleyen Çoğal, Adnan Menderes ve Fatin Zorlu’nun çabalarıyla Lozan’da kaybedilen toprakların geri alındığını dile getirdikten sonra Türkiye, İngiltere, Yunanistan arasında anlaşmaların yapıldığını ve ada üzerinde süren sömürü düzeninin bittiğini aktardı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uzun süre ayakta kalamadığından bahseden Çoğal, Rumların, Kıbrıs Anayasası’nın değişmesi teklif edilemeyecek olan maddelerini değiştirme, bürokraside ve sivil toplumda Türkleri bastırma teşebbüsleri ve Türklerin bu teşebbüslere direnmesi üzerine yüz kişiden fazla Türk’ü öldürdüğünü ve birçoklarını göçe mecbur ettiğini nakletti. Ayrıca Çoğal, “Güney ve Kuzey’in ayrılmasının fitilleri burada ateşlendi” dedi.

 

1974 senesinde Yunan cuntasının Kıbrıs’ta bir darbe gerçekleştirdiğini ve yönetimin el değiştiğini ifade eden Çoğal, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin darbe sonucunda Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ne dönüştüğünü aktardı. Makaryaos’un Yunanlılara işgalci demesi üzerine kendisine yöneltilen ‘Kıbrıs’ı sen böldün’ eleştirilerinin var olduğunu belirten Çoğal, işgalci yaftasının bugün Türklere yapıştırıldığını ifade etti.

 

RUMLAR ÇÖZÜM İSTEMİYOR

 

“Uluslararası Antlaşmalar ve haklardan dolayı Türkiye 20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlatmış ve bu harekât sayesinde Kıbrıslı Türkler ancak nefes alabilmiş, barış kalıcı kılınmıştır. Kuruluş Bildirgesi’nin 1983’te Rauf Denktaş tarafından okunmasının ardından kapılar her zaman birleşmeye açık oldu. Fakat Rumlar çözüm önerilerini her fırsatta reddetmiş ve Kıbrıs Meselesi’ni itibarsızlaştırmışlardır. Rumların ve Yunanistan’ın tek amacı Kıbrıs Meselesi’ni Avrupa Birliği’ne taşıyabilmek ve kendi lehlerine karar çıkmasına uğraşmaktır” diyen Çoğal, 2004 Annan Planı ile Kıbrıs Rumlarının çözümü reddetme politikasının açıkça görüldüğünü ifade etti. 2008 yılında Hristofyas ve Talat arasındaki dostluğun adada çok iyi bir hava estirdiğini ve insanların, çözüme çok yaklaşıldığını düşündüğünü aktaran Çoğal, yüzün üzerinde gerçekleşen görüşmelerin ardından bile çözümün sağlanamadığını ve hem Talat’ın hem de Hristofyas’ın ertesi seçimlerde sandığa gömüldüğünü söyledi. Hristofyas’ın ardından seçilen Anastasiadis’in, Talat’ın ardından seçilen Eroğlu ile bir yıl boyunca müzakere masasına dahi oturmamış olduğunu nakleden Çoğal, meselenin Rumlar tarafından çözülmek istenmediğini tekrar net bir şekilde ortaya koydu.

 

ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

 

Taraflar arasında “Her konuda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanamaz” prensibinin herhangi bir anlaşmaya müsaade etmediğini söyleyen Çoğal, tarafların çözüm beklentilerinin tamamen farklı olduğunu, Rumların Türkiye Cumhuriyeti’ni denklem içerisinde görmek istemediğini ve uluslararası anlaşmalara aykırı olmasına rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne alınmasının ve Rumların tek meşru taraf olarak gösterilmesinin çözümün önündeki en büyük engel olduğunu ifade etti. “Rumların mülkiyet meselesi, güvenlik ve garantörlük konuları ve uluslararası hakem tanımama meselesi çözümün önündeki diğer büyük engellerdir” diye ekledi.

 

“Bugün, Akıncı ve Anastasiadis arasındaki görüşmeler kapalı kapılar ardında gerçekleşmektedir” diyen Çoğal, KKTC hükümetine dikkatli olmasını önerdi. Çoğal, Rauf Denktaş’ın Kıbrıs şehitliğinde söylediği şu sözlerle konuşmasına son verdi: “…Anadolu dağlarına bakarak ağlayacağız, şehitlerimizi yine gizli gizli gömeceğiz. Kaçacak yer arayacağız, Ama bulamayacağız.”  Ardından soru-cevap kısmına geçildi ve program sona erdi.

 

Haber: Hilal Süyümbike Maraş, Hasan Güler

http://turkocaklari.org.tr/faaliyetdetay/225/ocakbasi-sohbetlerinde-kibris-meselesinin-guncel-durumu-konusuldu.html

 

Share This:

Ocakbaşı Sohbetleri- Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Ocakbaşı Sohbetlerinde…

Araştırmacı-Yazar Nejat ÇOĞAL, 23 Ocak 2016 tarihinde, Türk Ocakları Genel Merkezi’nde, Ocakbaşı Sohbetlerinde, “Son Gelişmeler Işığında Kıbrıs Meselesi” konulu bir konferans verecektir…

Share This:

Yaş Günü

Kıymetli Çalışma arkadaşlarım bugün bana hoş bir sürpriz yaptılar. Beni ziyadesiyle mutlu eden bu anlamlı sürpriz karşısında ne söyleyeceğimi bilemedim. İyi ki sizlerle çalışıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Sağolun, varolun…

Share This:

Nejat ÇOĞAL, MASAK’ın Düzenlediği Çalıştay’a Katıldı…

Share This:

Türk-İslâm Ülküsü

Nejat ÇOĞAL’ın “Türk-İslâm Ülküsü” başlıklı makalesi, Türk Ocakları Genel Merkezi Web Sitasinin “Yazarlar” bölümünde yayınlanmıştır.

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Nejat ÇOĞAL

turkocagi@turkocagi.org.tr

Türk-İslâm Ülküsü

 Son zamanlarda Ülkemiz, iç ve dış kaynaklı çok sayıda bölücü ve yıkıcı saldırılara maruz kalmaktadır.  Mesela, Türkiye aleyhinde, birçok “zıt kuvvet” el ele verebilmekte, Siyonist, kapitalist ve komünist çevreler, Ülkemize karşı rahatlıkla bir araya gelebilmektedirler. Düşmanlarımız,  “dıştan saldırma” imkanı bulamayınca, bu sefer “içten saldırma” metotlarına başvurmaktadırlar.

Türk-İslâm kültür ve medeniyetine karşı düşmanlığı bulunan, Milletimizi tarihi bağlarından koparmak isteyen ve Dünya Türklüğünü dağıtmak isteyen bu şer odakları, Ülkemizde hiç yoktan, bölgesel farklılıklara dayalı, siyasi mezhep ve etnik grup temelli, sınıflar ve nesiller arası çatışmalar icat etmekte ve bu vesileyle kitleleri kışkırtmaktadırlar. Kısaca “böl-parçala-yönet” düsturuyla hareket eden bu hain mihraklar, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü Ülkesi olan Türkiye’yi, kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu bataklığına sürüklemenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Ne var ki, binlerce yıllık devlet tecrübesi, kültür ve medeniyet birikimi ile tarihin kaydettiği en dinamik milletlerden bir olan Türkler, “demokrasi ve özgürlük” maskesi arkasına sığınan bu kahpe oyunları bozabilecek yeteneğe sahiptir. İslam’da hürriyet “Allah’tan gayrisine boyun bükmemek” ve “Allah’ın emirlerine ters düşmemek kaydıyla milli örfe itaat etmek” şeklinde karşılık bulur. İşte, Türk-İslâm Ülkücüsü ahlâkını kurarken aklını kullanacak, millî ruh ve şuurunu koruyarak, İslâm ahlâkının ve Türk töresinin aydınlığında yürüyecektir.

Hiç bir millet, dininin, dilinin, kültür ve medeniyetinin, devlet ve vatanının parçalanması gayretlerine müsamaha gösteremez. Bayrağının düşürülmesi karşısında sessiz kalamaz. Türk Milletinin dostluğunun da düşmanlığının da muhteşem olduğunu çok iyi bilen dış güçler, bu milletin tarihî yeniden şahlanışına engel olamayacaklardır. Müslüman-Türk Milletinin “Nizam-ı Âlem Ülküsünün” bir hayal olmadığına, bilakis damarlarında akan kan kadar gerçek olduğuna tüm Dünya şahit olacaktır. Sevgili Peygamberimizin “Bir elime Güneş’i, bir elime Ay’ı verseniz yine dâvamdan dönmem” diyerek özetlediği ahlak anlayışını benimsemiş olan Türk-İslâm Ülkücülerinin mukaddes davalarından vazgeçmeleri asla söz konusu olamaz.

Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türk Milletinin tek ve bağımsız kalesi olup, aynı zamanda bütün Dünya Türklüğünün de ümidi durumundadır. Ay-Yıldızlı Al bayrağın dalgalanabildiği tek ülke olan Türkiye’miz, çetin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problemlerin ardından, Allah’ın izniyle, yeni bir diriliş ve şahlanışın eşiğinde bulunmaktadır. Türk Milleti, 21. Yüzyıla damgasını vuracak, hiç bir güç de buna engel olamayacaktır.

Hiç şüphesiz, Türk Milleti, tarihî sorumluluğunun farkında olarak “cihan hâkimiyeti mefkuresi” yani “Nizam-ı Âlem Dâvası” için mücadelesini sürdürecektir. Günümüzde, Dünyanın her yerinde, emperyalist devletlerin ve onların taşeronu olan terör örgütlerinin saldırılarıyla vahşice katledilen binlerce Müslüman’ın dökülen kanlarından beslenen kara ve kızıl emperyalizm canavarına karşı tek direnç noktası Türkiye’dir, Türk-İslâm Ülkücüsüdür. Sevgili Peygamberimizin “Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır” Hadis-i Şerifi çerçevesinde, Türk-İslâm Ülkücüsü susmayacak, zalimler karşısında Hakk’ı savunmaya devam edecektir.

Bugün, Dünya Devletlerinin yaklaşık üçte birini teşkil eden Müslümanlar, kara ve kızıl emperyalizmin kucağında istismar edilmekte ve sömürülmektedir.  Kapitalizmin, komünizmin ve Siyonizm’in pençesinde inleyen Dünya Müslüman-Türkleri için sadece Türkiye’de bir ümit ışığı belirebilir.  Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasına aldırmayan, İslâm iman ve ahlâkıyla yoğrulmuş yeni bir ülkücü nesil, tarihimizin bağrından fışkırarak ve her gün biraz daha güçlenerek gelmektedir. Bu nesil, Allah’ın Türk Milletine ve İslâm Âlemine ihsanıdır.

O halde, Türk Milliyetçileri umutsuzluğa düşmemelidir. Bugün, Milletçe Türk-İslâm Ülküsü etrafında kenetlenmekten başka çare yoktur. Türk-İslam Ülküsü açısından düşünürsek, mutlak irade Allah’ındır. O dilerse “milli iradeyi”, yine O dilerse “tarihin iradesini” harekete geçirerek milletlerin kaderine yön verir. Yeter ki ülkemiz için çalışalım, millî birlik ve beraberliğimizi koruyalım, inançlı-vatansever nesiller yetiştirelim, gençliğimize sahip çıkalım…

Tasada ve kıvançta birleşmiş, millî tarih ve kültür ile yoğrulmuş, milletçe bütünleşmiş, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi “bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücudu ile ıstırap duyan” bir organizma olmayı başarmış yeni Türk Gençliğinin, nefsani ihtiraslardan kurtulup Türk-İslâm Ülküsünde fâni olmasının zamanı gelmiştir.

Allah Türk Vatanını ve Türk Milletini korusun. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmasın…

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Share This:

Romanya Gümrük Ziyareti

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı Nejat ÇOĞAL, beraberindeki heyet ile birlikte Romanya Gümrük İdaresine bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Bu kapsamda, ilk gün Bükreş teki ANAF Merkezinde toplantılar yapılmış, Merkezi Bükreş’te bulunan Southeast European Law Enforcement Center -SELEC-‘e bir ziyaret gerçekleştirilmiş; 2. Gün Köstence’ye gidilerek, Gümrük İdaresi ziyaret edilmiş ve Köstence Limanında incelemelerde bulunulmuştur. Ziyaretlerimiz esnasında, Romanya Gümrükler Genel Müdürü Sayın Mr. Claudiu ARDELEANU, T.C. Bükreş Büyükelçisi, T.C. Bükreş Ticaret Müşaviri, T.C. Köstence Başkonsolosu ile Romanya SELEC İrtibat Görevlisi Sayın Mr. Aurel STANCU da iştirak etmişlerdir.

 

Share This: