Türk-İslâm Ülküsü

Nejat ÇOĞAL’ın “Türk-İslâm Ülküsü” başlıklı makalesi, Türk Ocakları Genel Merkezi Web Sitasinin “Yazarlar” bölümünde yayınlanmıştır.

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Nejat ÇOĞAL

turkocagi@turkocagi.org.tr

Türk-İslâm Ülküsü

 Son zamanlarda Ülkemiz, iç ve dış kaynaklı çok sayıda bölücü ve yıkıcı saldırılara maruz kalmaktadır.  Mesela, Türkiye aleyhinde, birçok “zıt kuvvet” el ele verebilmekte, Siyonist, kapitalist ve komünist çevreler, Ülkemize karşı rahatlıkla bir araya gelebilmektedirler. Düşmanlarımız,  “dıştan saldırma” imkanı bulamayınca, bu sefer “içten saldırma” metotlarına başvurmaktadırlar.

Türk-İslâm kültür ve medeniyetine karşı düşmanlığı bulunan, Milletimizi tarihi bağlarından koparmak isteyen ve Dünya Türklüğünü dağıtmak isteyen bu şer odakları, Ülkemizde hiç yoktan, bölgesel farklılıklara dayalı, siyasi mezhep ve etnik grup temelli, sınıflar ve nesiller arası çatışmalar icat etmekte ve bu vesileyle kitleleri kışkırtmaktadırlar. Kısaca “böl-parçala-yönet” düsturuyla hareket eden bu hain mihraklar, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü Ülkesi olan Türkiye’yi, kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu bataklığına sürüklemenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Ne var ki, binlerce yıllık devlet tecrübesi, kültür ve medeniyet birikimi ile tarihin kaydettiği en dinamik milletlerden bir olan Türkler, “demokrasi ve özgürlük” maskesi arkasına sığınan bu kahpe oyunları bozabilecek yeteneğe sahiptir. İslam’da hürriyet “Allah’tan gayrisine boyun bükmemek” ve “Allah’ın emirlerine ters düşmemek kaydıyla milli örfe itaat etmek” şeklinde karşılık bulur. İşte, Türk-İslâm Ülkücüsü ahlâkını kurarken aklını kullanacak, millî ruh ve şuurunu koruyarak, İslâm ahlâkının ve Türk töresinin aydınlığında yürüyecektir.

Hiç bir millet, dininin, dilinin, kültür ve medeniyetinin, devlet ve vatanının parçalanması gayretlerine müsamaha gösteremez. Bayrağının düşürülmesi karşısında sessiz kalamaz. Türk Milletinin dostluğunun da düşmanlığının da muhteşem olduğunu çok iyi bilen dış güçler, bu milletin tarihî yeniden şahlanışına engel olamayacaklardır. Müslüman-Türk Milletinin “Nizam-ı Âlem Ülküsünün” bir hayal olmadığına, bilakis damarlarında akan kan kadar gerçek olduğuna tüm Dünya şahit olacaktır. Sevgili Peygamberimizin “Bir elime Güneş’i, bir elime Ay’ı verseniz yine dâvamdan dönmem” diyerek özetlediği ahlak anlayışını benimsemiş olan Türk-İslâm Ülkücülerinin mukaddes davalarından vazgeçmeleri asla söz konusu olamaz.

Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türk Milletinin tek ve bağımsız kalesi olup, aynı zamanda bütün Dünya Türklüğünün de ümidi durumundadır. Ay-Yıldızlı Al bayrağın dalgalanabildiği tek ülke olan Türkiye’miz, çetin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problemlerin ardından, Allah’ın izniyle, yeni bir diriliş ve şahlanışın eşiğinde bulunmaktadır. Türk Milleti, 21. Yüzyıla damgasını vuracak, hiç bir güç de buna engel olamayacaktır.

Hiç şüphesiz, Türk Milleti, tarihî sorumluluğunun farkında olarak “cihan hâkimiyeti mefkuresi” yani “Nizam-ı Âlem Dâvası” için mücadelesini sürdürecektir. Günümüzde, Dünyanın her yerinde, emperyalist devletlerin ve onların taşeronu olan terör örgütlerinin saldırılarıyla vahşice katledilen binlerce Müslüman’ın dökülen kanlarından beslenen kara ve kızıl emperyalizm canavarına karşı tek direnç noktası Türkiye’dir, Türk-İslâm Ülkücüsüdür. Sevgili Peygamberimizin “Haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır” Hadis-i Şerifi çerçevesinde, Türk-İslâm Ülkücüsü susmayacak, zalimler karşısında Hakk’ı savunmaya devam edecektir.

Bugün, Dünya Devletlerinin yaklaşık üçte birini teşkil eden Müslümanlar, kara ve kızıl emperyalizmin kucağında istismar edilmekte ve sömürülmektedir.  Kapitalizmin, komünizmin ve Siyonizm’in pençesinde inleyen Dünya Müslüman-Türkleri için sadece Türkiye’de bir ümit ışığı belirebilir.  Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşan ve kınayanların kınamasına aldırmayan, İslâm iman ve ahlâkıyla yoğrulmuş yeni bir ülkücü nesil, tarihimizin bağrından fışkırarak ve her gün biraz daha güçlenerek gelmektedir. Bu nesil, Allah’ın Türk Milletine ve İslâm Âlemine ihsanıdır.

O halde, Türk Milliyetçileri umutsuzluğa düşmemelidir. Bugün, Milletçe Türk-İslâm Ülküsü etrafında kenetlenmekten başka çare yoktur. Türk-İslam Ülküsü açısından düşünürsek, mutlak irade Allah’ındır. O dilerse “milli iradeyi”, yine O dilerse “tarihin iradesini” harekete geçirerek milletlerin kaderine yön verir. Yeter ki ülkemiz için çalışalım, millî birlik ve beraberliğimizi koruyalım, inançlı-vatansever nesiller yetiştirelim, gençliğimize sahip çıkalım…

Tasada ve kıvançta birleşmiş, millî tarih ve kültür ile yoğrulmuş, milletçe bütünleşmiş, Sevgili Peygamberimizin buyurduğu gibi “bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücudu ile ıstırap duyan” bir organizma olmayı başarmış yeni Türk Gençliğinin, nefsani ihtiraslardan kurtulup Türk-İslâm Ülküsünde fâni olmasının zamanı gelmiştir.

Allah Türk Vatanını ve Türk Milletini korusun. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmasın…

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5860/turk-isl-m-ulkusu.html

Share This:

Romanya Gümrük Ziyareti

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İstihbarat Dairesi Başkanı Nejat ÇOĞAL, beraberindeki heyet ile birlikte Romanya Gümrük İdaresine bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. Bu kapsamda, ilk gün Bükreş teki ANAF Merkezinde toplantılar yapılmış, Merkezi Bükreş’te bulunan Southeast European Law Enforcement Center -SELEC-‘e bir ziyaret gerçekleştirilmiş; 2. Gün Köstence’ye gidilerek, Gümrük İdaresi ziyaret edilmiş ve Köstence Limanında incelemelerde bulunulmuştur. Ziyaretlerimiz esnasında, Romanya Gümrükler Genel Müdürü Sayın Mr. Claudiu ARDELEANU, T.C. Bükreş Büyükelçisi, T.C. Bükreş Ticaret Müşaviri, T.C. Köstence Başkonsolosu ile Romanya SELEC İrtibat Görevlisi Sayın Mr. Aurel STANCU da iştirak etmişlerdir.

 

Share This:

Nejat ÇOĞAL’ın Seçim Bildirgesi…

Share This:

Yunanistan Büyükelçisini Ziyaret

Nejat ÇOĞAL, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisine bir çalışma ziyaretinde bulundu…

Share This:

SELEC Konsey Toplantısı

Nejat ÇOĞAL, Romanya/Bükreş’te, SELEC 10. Konsey Toplnatısında, Konsey Daimi Üyesi sıfatıyla, Türkiye’yi temsil etti…

Share This:

Romanya-Türkiye San.ve Tic.Od.Bşk.nı Ziyaret

Nejat ÇOĞAL, Av. İbrahim GÜL ile birlikte, Bükreş’te, Romanya-Türkiye Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Sayın Tamer ATALAY ve Yönetim Kurulu Üyelerini ziyaret etti…

Share This:

T.C.Bükreş Büyükelçisini Ziyaret

Nejat ÇOĞAL, Av.İbrahim GÜL ile birlikte, Romanya’da, T.C. Bükreş Büyükelçisi Sayın Osman Koray ERTAŞ’ı makamında ziyaret etti…

Share This:

Bükreş Valisini Ziyaret

Nejat ÇOĞAL, Av.İbrahim GÜL ile birlikte, Romanya’da, Bükreş Valisi Sayın Paul-Nicolae PETROVAN’ı makamında ziyaret etti…

Share This:

Büyükelçileri Ziyaretlerimiz

Nejat ÇOĞAL, Macaristan’ın Ankara Büyükelçisini ziyaret etti. SELEC Üyesi Ülkelerin Büyükelçilerini Ziyaretlerimiz Devam Ediyor. Merkezi Romanya Bükreş’te bulunan Southeast European Law Enforcement Center (SELEC)’in Director General Pozisyonu için Türkiye’nin Adayı olmamız ve aynı Örgütün Konsey Daimi Üyesi sıfatını haiz bulunmamız hasebiyle, diplomatik girişimlerimiz devam etmektedir. Bu kapsamda, SECI’de iki yıl üst üste Director seçilen ve 4 yıl görev yürüten, Bakanlığımız Hukuk Müşaviri ve Gümrük Grup Başkanı, Kıymetli Dostum Av.İbrahim GÜL ile birlikte, SELEC Üyesi Ülkelerin Ankara Büyükelçilerine ziyaretler gerçekleştirmekteyiz. Aday tanıtımı ve destek talebi amaçlı bu görüşmelerimiz oldukça olumlu bir atmosferde geçmektedir. Her şey Vatan İçin, Her şey Türkiye İçin diyoruz. Bu Milli Meselede bizlere destek olan başta Dışişleri Bakanlığımız mensupları olmak üzere, T.C. Bükreş Büyükelçimize,  Sayın Av. İbrahim GÜL’e ve vatanı için mücadele veren tüm diğer dost ve çalışma arkadaşlarımıza şükranlarımızı arz ediyoruz. Allah yâr ve yardımcımız olsun…

Share This:

Garantiler Tabu Değilmiş

Nejat ÇOĞAL

turkocagi@turkocagi.org.tr

Garantiler Tabu Değilmiş

29 Eylül 2015

 

Son günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, Sözcüsü ve KKTC Dışişleri Bakanının yaptığı açıklamalar, Kuzey Kıbrıs’ta ve Türkiye’de tam anlamıyla hayal kırıklığı yaratmıştır. Rumları ziyadesiyle memnun eden bu tür açıklamalar bir yandan Türk tarafının müzakere masasında elini zayıflatırken diğer yandan Rum/Yunan tarafının adeta ekmeğine yağ sürmektedir. Bir yıl önce, KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile yürüttüğü müzakere masasından kaçan ve ancak 8 ay sonra masaya geri dönebilen Rum Lider Anastasiadis’in bugün KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Akıncı ile mutluluk pozları vermesi, bizlere klasik Rum/Yunan politikasını hatırlatmaktadır: “Yıllarca masaya oturduk ama anlaşma niyetimiz yoktu. Hiçbir anlaşmaya da imza atmadan, laf ola görüşmeleri sürdürdük ve sonunda da Türkleri anlaşmazlıkla suçladık”(Glafkos Klerides).  “Biz sessiz ve özlü çalışırız” (Dimitris Hristofyas).

 

Rumların bu geleneksel politikası iyi bilindiği halde, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın göreve gelir gelmez Türkiye ile “yavru vatan-kardeş vatan” tartışmasına girmesi hiç de uygun olmamıştır. Özünde Rum Egemenliğini içeren ve “Kıbrıslılık” ve “Kıbrıslı çözüm” gibi masumane söylemleri referans alan bu tür yaklaşımlar, Rumları çözümden daha da uzaklaştırmaktadır. Türkiye’nin anavatan statüsü, 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla tescil edilmiştir. Türkiye Anavatan olarak, 1963’te, 1967’de ve 1974’te üzerine düşen görevi yerine getirmiştir. Hâlâ da bu vazifesini eksiksiz olarak yerine getirmektedir.

 

KKTC Cumhurbaşkanı, toprak, mülkiyet, yönetim ve güç paylaşımı, AB ve ekonomi gibi konularda iki tarafı tatmin edecek bir uzlaşıya varılması halinde garantiyle ilgili de bir çıkış bulunabileceğine inandığını ifade etmektedir. Uluslararası hukuktan kaynaklanan ve Kıbrıs Türk Halkının yegane güvencesi olan “1960 Garantiler Sistemiyle” ilgili Sayın Akıncı’nın nasıl  bir çıkış yolu bulacağı ise ayrı bir merak konusudur. Üstelik, Akıncı’nın sözcüsünün “Garantiler tabu değildir” şeklindeki açıklaması, merakımızı daha da artırmıştır.

 

Öte yandan, Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un “ufukta çözüm görmediğini” belirtmesi, GKRY Lideri Nikos Anastasiadis’in ABD’ye giderek, Türkiye’ye baskı yapılmasını talep etmesi ve sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin’ varlığının devam edeceğinden bahsetmesine rağmen, Akıncı’nın değil yıllar, aylar içinde Anastasiadis ile çözüme ulaşabileceğini düşünmesi manidardır.

 

Yine geçtiğimiz günlerde KKTC Dışişleri Bakanı Emine ÇOLAK’ın “Garantiler çözümü geciktirmemeli” şeklinde özetlediği açıklaması, Kıbrıs Türk Tarafının elini zayıflatan, buna karşın Rum/Yunan tarafını rahatlatan son  derece talihsiz bir açıklama olmuştur. Türk askerinin adadan ayrılmasının yolunun açılması konusunda bir formül arayan ve halkın bir kısmının Türk askerinden sembolik bir rakamın veya bir bölüğün adada kalmasını isteyebileceğini ifade eden KKTC Dışişleri Bakanının bu yaklaşımının olumsuz sonuçlarını maalesef yakın zamanda göreceğiz.

 

Rum Basınına verdiği bir röportajda,Şayet Anastasiadis bir sonraki Kahire ziyaretine sizi de çağırırsa gider misiniz?” sorusuna “koşarak giderim” yanıtını veren Sayın ÇOLAK’a, biz de bir soruyla cevap vermek isteriz: “Rum Lider Anastasiadis ile hangi sıfatla Kahire’ye gideceksiniz?

 

Kıbrıslı Türklerin “Biz bu malları 1974’te aldık, bugün Rumların hiçbir hakkı yoktur” deme lüksünün bulunmadığını söyleyen KKTC Dışişleri Bakanına ayrıca şu soruyu yöneltmek zorundayız? Türk Milletinin savaşarak kazandığı vatan topraklarına sahip çıkmak ne zamandan beri lüks sayılmaktadır?

 

Bu noktada, Kıbrıs Türk Halkı adına müzakere yürüten KKTC temsilcilerine şunu hatırlatmak isteriz: Türkiye, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hak ve yetkisi ile Ada’daki Türk Barış Kuvvetlerinin varlığını asla tartışma konusu yaptırmayacaktır.”“Kıbrıslı Türkler, Rumların acımasız saldırıları ve katliamları karşısında yok olmanın eşiğine geldiğinde, Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla soydaşlarını uçurumun kenarından çekip almıştır.  Kıbrıs’ta, 41 yıldır süregelen barış ve huzur ortamının yegâne güvencesi de Türkiye’dir. Kıbrıs, Türkiye’nin milli davasıdır. Türkiye varsa KKTC vardır. Kıbrıs, Türk Milletinin savaşarak kazandığı son vatan toprağıdır ve masada kaybedilmesine asla müsaade edilmeyecektir.

 

Ayrıca, Anastasiadis’inKapalı Maraş’a uzman heyetin girerek tespit çalışmalarına başlaması…” şeklinde ifade ettiği, güya Güven  Artırıcı Önleminin (GAÖ) kabul edildiği yönünde açıklamalar yapan Akıncı ve Sözcüsüne bir hatırlatma daha yapmakta fayda bulunmaktadır: “Maraş, ancak kapsamlı ve kalıcı bir çözümün parçası olarak gündeme gelebilecektir. Kesinlikle, GAÖ olarak tartışmaya açılamaz.”

 

Eğer Kıbrıslı Türk Temsilciler bu şekilde beyanlarda bulunmaya devam ederlerse, Avrupa’nın şımarık çocuğu daha da şımaracak ve müzakere masasında hiçbir uzlaşmaya da yanaşmayacaktır.

 

Peki, Kıbrıs’ta yürütülen kapsamlı çözüm müzakerelerinin başarı şansını azaltan ana sebepler nelerdir?

 

– Görüşmelerin başarı şansını azaltan en önemli faktör, Hristofyas’ın  “Biz sessiz ve özlü çalışırız”şeklinde özetlediği iki yüzlü Rum/Yunan politikasıdır.

 

– Kıbrıs’ta yürütülen kapsamlı çözüm görüşmelerinin başarıyla sonuçlanmasını engelleyen bir diğer faktör ise görüşmelerin “her konuda anlaşma sağlanmadan, hiçbir konuda anlaşma sağlanmış sayılmayacağı” prensibiyle yürütülmesidir.

 

– Ayrıca, Rum tarafı, güvenlik ve garantörlük sisteminin devam etmesini istememekte ve AB’nin garantörlüğünü yeterli görmektedir.

 

– Müzakerelerin önündeki bir diğer zorluk ise, Tük tarafı, mülkiyet konusunun takas ve tazminat yöntemiyle toplu olarak çözümünden yanayken, Rum tarafı bu konunun bireysel olarak ve iade yöntemiyle çözülmesinde ısrar etmektedir.

 

– Rumlar, Ada’daki tüm yerleşiklerin Türkiye’ye geri dönmesini isterken, Türk tarafı bunun belirli sayıda olmasını istemektedir.

 

– Ayrıca, Türk tarafı müzakerelerde takvimlendirmeyi ve uluslararası toplumun sürece hakemlik yapmasını savunurken, Rum tarafı buna şiddetle karşı çıkmaktadır.

 

– Rum/Yunan tarafı, “tek egemenlik”, “tek vatandaşlık” ve “tek uluslararası kişilik” gibi temel kavramlara, tamamen Rum egemenliğini çağrıştıran anlamlar yüklemektedirler.

 

Tüm bu zorluklar, Ada’da yürütülen çözüm müzakerelerin başarı şansını azaltan ciddi faktörlerdir.,

 

Öte yandan, her iki toplum lideri nasıl bir anlaşmaya varırlarsa varsınlar, son sözü, Kıbrıs Türk Halkı söyleyecektir. Yani, varılacak bir anlaşma, Ada’nın her iki kesiminde eşzamanlı olarak referanduma sunulacaktır.

 

 Kıbrıs Türk Toplumu adına müzakere yürüten temsilcilere ise;

–  Kıbrıs Türk Halkının yakın geçmişte yaşadığı acı olayları,

– Kıbrıs’ın şehit kanıyla sulanmış vatan toprağı olduğunu,

– Türkiye’nin, Ada’daki kalıcı barış ve huzur ortamının yegâne teminatı olduğunu,

– Ana Vatansız bir KKTC’nin var olamayacağını,

– Türkiye’nin Ada üzerindeki garantörlük hak ve yetkisinin, KKTC’deki göçmenler ile

Ada’daki Türk Askeri varlığının asla tartışma konusu yapılamayacağını,

– Türkiye’nin tam üye olmadığı bir Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Türklerinin meşru ve temel

hak ve çıkarlarını güvence altına alacak bir çözüm bulmasının mümkün olmadığını,

– Sessiz ve özlü çalışan klasik Rum/Yunan siyasetinde hiçbir değişiklik olmadığını,

olmayacağını,

– Enosis hayalinin çöpe atılmadığını, atılmayacağını,

– Anastasiadis’in bir Klerides’ten veya Hristofyas’tan hiçbir farkının bulunmadığını,

– Kısaca, ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde müzakere yürütülmesi gerektiğini,

 

bir kez daha hatırlatmak isteriz.

 

Nihayet, bilinmelidir ki Kıbrıs meselesi sonsuza dek masada kalamaz. Bu nedenle, makul bir süre içerisinde, Kıbrıs’ta adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılamadığı takdirde-ki gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir- mevcut statünün devamını, yani KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmasını sağlamanın en doğru yol olacağını da tüm tarafların dikkatine sunarız.

 

Garanti Anlaşması halen yürürlüktedir ve bu Anlaşmanın 2. Maddesine göre, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın temel maddeleriyle oluşturulan düzeni korumayı garanti emişlerdir. Velhasıl, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan garantörlük hak ve yetkisi, Kıbrıslı Liderler tarafından müzakere edilemez. Avrupa Birliği, Kıbrıs meselesinde taraf değildir. Dolayısıyla, Ada üzerinde AB’nin garantörlüğü bir  hayal olmaktan öteye geçemez. Rum/Yunan tarafına bu hayalinden, Kıbrıs Türk Halkının Temsilcilerine ise Rumların hayallerini süsleyen açıklamalardan vazgeçmelerini öneririz.

http://turkocaklari.org.tr/sayfa/5649/garantiler-tabu-degilmis.html

 

Share This: