Etiket arşivi: AKÇT

TÜRKİYE

Nejat ÇOĞAL
Gümrük Muhafaza Başkontrolörü

Türkiye-AB arasında cereyan eden karşılıklı diplomatik manevraların ve son gün yaşanan siyasi krizin ardından, 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye-Avrupa Birliği katılım müzakereleri başlatılmıştır. 40 yılı aşan ortaklık ilişkisinin son ve en önemli adımı olan bu sürecin, başarılı bir şekilde devam ederek tam üyelikle sonuçlanabilmesi için, çok yoğun ve özverili çalışmaya ihtiyaç duyulduğu kadar, AB’nin tarihçesinin ve ortaklık ilişkisinin gelişiminin özellikle gümrük birliği açısından iyi değerlendirilmesine de gerek bulunmaktadır. Bu kapsamda, öncelikle, AB’nin kuruluşu hakkında kısaca bilgi vermenin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Dünyada globalleşme eğilimleri başlamış, ülkelerarası ticaretin önündeki engellerin kaldırılarak serbestleştirilmesi ve ticaretin artırılması yönünde girişimler başlatılmıştır. Bu kapsamda, 1947 yılında Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) ortaya çıkarılmıştır.

Öte yandan, İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış ve Savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalmış olan Batı Avrupa Ülkeleri ise, artık savaşları imkansız kılacak bir işbirliği ortamının arayışı içerisine girmişlerdir. 1945-1955 yılları arasında, Fransa ile Almanya arasında ilişkilerin gelişmesiyle birlikte Batı Avrupa’da bir güvenlik toplumu oluşturma fikri olgunlaşmıştır. Bu çerçevede, 2. Dünya Savaşı sonrasında, Fransa’yı yeniden inşa planının  başına getirilen Jean Monnet, Avrupa’da kalıcı bir barışın ancak Almanya’yı kontrol etmekten geçtiğini ileri sürerek, bu amaçla, Almanya’yı Avrupa’da kurulacak bir topluluğa entegre etmek gerektiği fikrini ortaya atmıştır.

Avrupa’da düzenin sağlanması için iktisadi bütünleşmenin kaçınılmaz olduğunu gören Batı Avrupa ülkeleri, Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın, Fransa ile Almanya’nın  kömür ve çelik kaynaklarının birleştirilerek kontrol altına alınması yönündeki teklifini olumlu karşılamış ve altı Batı Avrupa ülkesi 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran Paris Anlaşmasını imzalamışlardır.
AKÇT ile uygulamaya konulan Topluluk fikri, Batı Avrupa ülkelerinde daha da gelişerek, 1957 yılında, egemenlik devrinin daha da ileriye gittiği, Avrupa’nın siyasal bütünleşmesini hedefleyen geniş kapsamlı bir ekonomik bütünleşme aşamasına ulaşmıştır. Böylece, 1957 yılında, yine altı (Altılar)  Batı Avrupa ülkesi tarafından Roma’da imzalanan Anlaşmalar ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuştur. Günümüzde ise, Avrupa Birliği adını alan Topluluk, 25 üyeli 450 milyon nüfuslu küresel bir güç olarak karşımıza çıkmış bulunmaktadır.

Yönünü Batıya çevirmiş olan Türkiye ise, Avrupa’da meydana gelen değişikliklere karşı kayıtsız kalmamış, Avrupa’nın ekonomik bütünleşme sürecine dahil olma iradesini, 31 Temmuz 1959 tarihinde AET’ye üyelik başvurusunda bulunmak suretiyle ortaya koymuştur.  Topluluk ile Türkiye arasında cereyan eden müzakerelerin ardından, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanıp 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren  Ankara Anlaşması ile, Türkiye-AET arasında ortak üyelik ilişkisi başlamıştır. Uzun dönemde, Türkiye’nin Topluluğa tam üye olmasının hedeflendiği Ankara Anlaşması, bu amaca ulaşmak için üç dönem öngörmüştür. Bunlar, Hazırlık Dönemi(1.12.1964-31.12.1972), Geçiş Dönemi (1.1.1973-31.12.1995) ve 1.1.1996 tarihinde yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile başlayan ve halen devam eden Son Dönem’dir.

Hazırlık Döneminde Türkiye, geçiş dönemi ve son dönem boyunca kendisine düşecek yükümlülükleri üstlenebilmesi için, Topluluğun yardımı ile ekonomisini güçlendirecekti. 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile başlayan geçiş döneminde ise, Türkiye-AET arasında  kurulacak bir gümrük birliğinin aşamalı olarak tesis edilmesi hedeflenmiştir.

Geçiş Döneminde, Türkiye’nin, Topluluk’tan ithal edilecek sanayi ürünlerine uygulanan tüm gümrük vergilerini, eş etkili vergileri ve miktar kısıtlamalarını 12 ve bazı hassas ürünlerde 22 yılda kademeli olarak kaldırması öngörülmüştür. Yine, Türkiye’nin, 12 ve 22 yıllık bir geçiş dönemi sonunda Topluluk Ortak Gümrük Tarifesine uyum sağlaması hedeflenmiştir. Öte yandan, 1971 yılında AET, geçici bir Anlaşma ile bazı ürünler dışında Türkiye çıkışlı tüm sanayi ürünlerine karşı gümrük vergilerini sıfırlamış; 1 Ocak 1981 yılından başlamak üzere Türk tarım ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin tamamını dört aşamalı olarak 1987 yılına kadar sıfıra indirmiştir.

1995 yılına gelindiğinde, 12 ve 22 yıllık sanayi malları listelerindeki tercihli indirimlerin oranı sırasıyla %95 ve %80’e, AB’nin Ortak gümrük Tarifesine uyum oranı ise 12 ve 22 yıllık listeler için %90 ve %85 düzeyine ulaşmıştır.

Türkiye-AB arasında cereyan eden zorlu müzakereler neticesinde, 6 Mart 1995 tarihli, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı alınarak, Türkiye-AB Gümrük Birliği, 1 Ocak 1996 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Gümrük Birliği ile, Türkiye, AB’ye karşı sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinde (bazı hassas ürünlerde 5 yıllık geçiş dönemi öngörülmüştür) gümrük vergileri, eş etkili vergiler ile miktar kısıtlamalarını kaldırmıştır. Tarım ürünleri ve AKÇT ürünleri Gümrük Birliği kapsamı dışında bırakılarak, hassas ürünler hariç tüm sanayi ürünlerinde üçüncü ülkelere karşı AB’nin Ortak Gümrük Tarifesi uygulanmaya başlanmıştır. Öte yandan, AKÇT Anlaşması’nın, 23 Temmuz 2002 tarihinde  50 yıllık ömrünü doldurarak sona ermesiyle birlikte, bu kapsamdaki hak ve yükümlülükler AB’ne geçmiştir. Böylece, söz konusu anlaşmaya dahil ürünler de gümrük birliği kapsamına alınmış bulunmaktadır.

Türkiye-AB Gümrük Birliği, her ne kadar Türkiye’nin dış ticaretinde köklü bir değişikliğe yol açmamış ise de, gerek ticaretin mal ve ülke bazında çeşitlenmesi ve gerekse ülkeye yeni teknoloji ve sermaye girişinin hızlanması ve rekabetin geliştirilmesi açısından değerlendirildiğinde, tam üyelik yolunda atılmış çok yararlı bir adım olmuştur.

Öte yandan, Gümrük Birliği ile Türkiye’de yoğun bir mevzuat uyum çalışması sürecine girilmiş, Türkiye-AB ilişkileri gelişmiş ve 1999 Helsinki Zirvesi’nde AB’nin Türkiye’ye resmen adaylık statüsü vermesiyle birlikte, ilişkilerde yeni bir dönemece girilmiştir. AB’nin 2004 Brüksel Zirvesi’nde Liderler, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanacağına karar vermişlerdir. Bununla birlikte, Mayıs-Haziran 2005 tarihlerinde, iki kurucu üye Fransa ve Hollanda’da yapılan referandumlarda “hayır” oylarıyla AB Anayasası’nın red edilmesi, AB’de derin bir siyasi krizin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Geçtiğimiz Haziran ayında Brüksel’de gerçekleşen Avrupa Birliği Zirvesi’nde yaşanan gergin anlardan  sonra Liderler, AB Anayasası’nın onay sürecinin bir süre için  beklemeye alınması konusunda uzlaşmaya varmışlardır. Bu uzlaşma, Anayasa krizini şimdilik gündemden düşürmüş gibi görünmektedir.

AB Anayasa’sının yol açtığı  gergin havanın yumuşamasının hemen ardından, 29 Temmuz 2005 günü Türkiye, Ankara Anlaşması’na 10 yeni AB ülkesini de (Kıbrıs Rum Kesimi ve diğer 9 ülke) dahil eden Ek Protokolü imzalamıştır. Ancak, aynı gün Türkiye tarafından yayımlanan bir deklarasyonla, Ek Protokole atılan imzanın Kıbrıs’ı tanımak anlamına gelmediği ilan edilmiştir. Öte yandan, Türkiye’nin Kıbrıs deklarasyonuna, AB’nin, 21 Eylül 2005 tarihinde bir karşı deklarasyon yayımlayarak cevap vermesi ise Türkiye’nin sert tepkilerine yol açmıştır.

Türkiye’ye karşı deklarasyon yayımlamakla meşgul olan AB Daimi Temsilcileri, 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile başlayacak müzakere sürecinin vazgeçilmez bir unsuru olan Müzakere Çerçeve Belgesi üzerinde uzlaşmaya varamamış, çözüm 2 Ekim’de olağanüstü toplantıya çağrılan AB Dışişleri Bakanları toplantısına bırakılmıştır. 2 Ekim’de toplanan AB Dışişleri Bakanları, Avusturya’nın imtiyazlı ortaklık teklifinde ısrarcı davranması nedeniyle uzlaşmaya varamamışlardır. Akşam saatlerinde başlayıp, sabaha kadar devam eden yoğun görüşmelere rağmen, AB Dışişleri Bakanları Avusturya’yı ikna edememişlerdir. Avusturya, imtiyazlı ortaklık ibaresinin alternatif olarak sunulması veya müzakerelerin  hedefinin Birliğe katılım olduğu şeklindeki ifadenin kaldırılması yönünde sürdürdüğü ısrarından, bir türlü vazgeçirilememiştir. Bu arada, Dışişleri Bakanlığımızdan yapılan açıklamada, AB’den gelen tüm değişiklik tekliflerinin reddedildiği, ve Müzakere Çerçeve Belgesini görmeden Dışişleri Bakanı’nın Lüksemburg’a gitmeyeceği ilan edilmiştir.

Türkiye için çok önemli bir yol haritası niteliğinde olan Müzakere Çerçeve Belgesi, yaşanan siyasi kriz nedeniyle, katılım müzakerelerinin başlama tarihi olan 3 Ekim’e kadar netleştirilememiştir. ABD Dışişleri Bakanı’nın son anda devreye girmesi ve İngiltere Dışişleri Bakanı’nın gayretli çözüm arayışları neticesinde Avusturya geri adım atmış ve ancak 3 Ekim günü akşam saatlerinde, AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi tarafından çerçeve belge onaylanabilmiştir. Böylece, Türkiye-AB arasında katılım müzakereleri resmen başlamış ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolunda son dönemece girilmiş bulunmaktadır.

Öte yandan, AB Anayasası’nın iki kurucu üye tarafından reddedilmesiyle baş gösteren ve önümüzdeki yıl sonlarına doğru tekrar gündeme gelecek olan siyasi krizin,  daha öncekilerden farklı olarak Halkların tepkisinden kaynaklanıyor olması da ayrı bir problem olarak değerlendirilebilir.  Gerek, müzakere çerçeve belgesinin kabulü aşamasında Avusturya’nın son ana kadar sürdürdüğü gerginlik ortamı ve gerekse önümüzdeki yıl sonlarına doğru tekrar gündeme gelecek olan AB Anayasası krizinin,  AB’nin genişleme sürecini ve dolayısıyla Türkiye’nin tam üyeliğini olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. En azından, Türkiye’nin çok zor bir müzakere süreci yaşayacağı ortadadır.

Sonuç olarak, Türkiye’nin, Avrupa’nın ortak iradesine katılma ve AB’nin gelecek vizyonunda yer alma çabalarını  taviz vermeden ve kararlılıkla devam ettirmesi halinde, 40 yılı aşan ortaklık ilişkisinin tam üyeliğe dönüşmesi mümkün olabilecektir.

 

 

 
KAYNAKÇA
BİLDİRİCİ Nurettin ,  “Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri”, 1.Baskı, Ankara, 2004.

DÖNMEZ Mustafa, “Gümrük Birliğinin Ekonomik Etkileri”, DPT, Aralık 1998.

BİLİCİ Nurettin, “Avrupa Birliği Mali Yardımları”, ATAUM 7. Dön. Uzm. K.Ders Notları.

DPT, “Ankara Anlaşması ve Katma Protokol”, Cilt 2, Ağustos 1993

DPT, “Avrupa Topluluklarını kuran Temel Anlaşmalar(AKÇT, AET, AAET)”, Cilt 1, Ağustos 1993.

ERİŞ İbrahim,“Avrupa ve Asya’daki Ekonomik Bütünleşmeler”,HDTM Derg., Eylül 1993/3

GÜMRÜKÇÜ Harun, “Türkiye ve Avrupa Birliği, İlişkinin Unutulan Yönleri , Dünü ve Bugünü”, Avrupa-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü(ATA-Enstitüsü), Avrupa Dizisi 15,

Haber ATAUM, “Avrupa Birliği Zirve Sonuç Bildirgesi, 16-17 Aralık 2004”, Belgeler 12, Kış 2005, Yıl:5, Sayı:1

İKV, “Avrupa Birliği’nin Gümrük Birliği, Malların Serbest Dolaşımı, Ortak Dış Ticaret Politikaları ve Türkiye’nin Uyumu”,  İstanbul, Mart 2002.

KARLUK Rıdvan,“Avrupa Birliği ve Türkiye”, Beta Basım A.Ş. , İstanbul 2002.

LITTOZ-MONNET Annabelle, VILLANUEVA PENAS Beatriz, “Turkey and The European Union, the İmiplications of a Spesific Enlargement”, sf. 3. http://www.irri-iib.be/papers/050404Turquie-ALM-BVP.pdf

ÖZEN Çınar, “Türkiye-Avrupa Topluluğu Gümrük Birliği ve Tam Üyelik Sürecine         Etkileri”, 1.Baskı, Mayıs 2002.

SEYİDOĞLU Halil, “Uluslararası İktisat”, Ankara, 1982.

SOĞUK Handan, İKV, http://www.ikv. org.tr/arastirmalar/degerlendirmeler/degerlendirmeler.html

ŞAHİNÖZ Ahmet, “AB-Türkiye: Ticari İlişkiler ve Gümrük Birliği”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Haziran 2004.

“Turkey in Europe: More than a promise?”, Report of the Independent Commission on Turkey, September 2004.13.http://www.soros.org/resources/articles_publications/publications/turkey_2004

Ulusal Program, 24.07.2003 tarihli 25178 sayılı Resmi Gazete.

 

1. SPOT

“Yönünü Batıya çevirmiş olan Türkiye ise, Avrupa’da meydana gelen değişikliklere karşı kayıtsız kalmamış, Avrupa’nın ekonomik bütünleşme sürecine dahil olma iradesini, 31 Temmuz 1959 tarihinde AET’ye üyelik başvurusunda bulunmak suretiyle ortaya koymuştur.”

2. SPOT

“Türkiye-AB Gümrük Birliği, her ne kadar Türkiye’nin dış ticaretinde köklü bir değişikliğe yol açmamış ise de, gerek ticaretin mal ve ülke bazında çeşitlenmesi ve gerekse ülkeye yeni teknoloji ve sermaye girişinin hızlanması ve rekabetin geliştirilmesi açısından değerlendirildiğinde, tam üyelik yolunda atılmış çok yararlı bir adım olmuştur.”

3. SPOT

“Türkiye’nin, Avrupa’nın ortak iradesine katılma ve AB’nin gelecek vizyonunda yer alma çabalarını  taviz vermeden ve kararlılıkla devam ettirmesi halinde, 40 yılı aşan ortaklık ilişkisinin tam üyeliğe dönüşmesi mümkün olabilecektir.”

Share This: